Hangi kusurunu düzeltme fırsatı verdiler?
Son durağa gelmeden yolculuğun bitmek üzere olduğunu haber verdiler mi sana?
Birdenbire buraya kadar dediler.
Oysa bilseydin nasıl bakardın istasyonlara, pencereden görünen hiçbir ağacı, hiçbir gökyüzü parçasını kaçırmazdın.
Bütün sularda gölgeni seyrederdin...
Oğuz Atay-Tutunamayanlar

Tuesday, 19 February 2013

Kadıköy - Kilyos Bisiklet Turu

Kilyos turu 110 km olarak belirlenmişti. Etkinlik tarihi 17 Şubat Pazar günü buluşma yeri ise Anadolu yakasından gelecekler için Beşiktaş iskelesiydi. Yaptığım antremanlardan sonra performansımı ne kadar geliştirdiğimi merak ediyordum. Havanın yağışlı olması bekleniyor ve tur için vaad edilen 2 km çamur ve rampalar yeni bisikletimi denemek için iyi bir fırsat olabilir diye düşünüyordum.

Saat 7:30 gibi iskelede hazır bulundum. Tura katılacak diğer 3 kişide geldi. Yeni girdiğim ortamda henüz kimseyi tanımıyordum.  Toplam da 4 kişi olarak başladığımız tur için hareket saati Beşiktaş'tan saat 08:30 olarak belirlenmişti. Beşiktaş'a geçtiğimizde meydandaki büfelerden kahvaltılar söylendi. Sırasıyla, tütün çay kahvaltı tütün şeklinde yakıt ikmali yaparak tura başlamak için hazır hale geldik.


Katılımcı sayısı az, hava soğuk ve günışığı kısa olduğu için 110 km lik yolu biraz makaslayarak babaros bulvarını tırmanmaya karar verdik. Işıklarda beklerken aramıza bir arkadaşımız daha katıldı. Beş kişi sıra sıra dizilerek başladık rampayı tırmanmaya.

Rampa ısınmamıza yarıyor ve ciğerlerimiz açılıyor. Barbaros bulvarı ve büyükdere caddesini geçerek belgrad ormanlarına doğru yol alıyoruz. Barbaros bulvarından sonra yorucu bir rampayla karşılaşmadan ikinci kez mola veriyoruz.Tütün, tütün, çay, çay, tütün, fındık tütün şeklinde tekrar yola koyuluyoruz

Belgrad ormanlarının içinden bahçeköye doğru yol alıyoruz. Ormanın içinden geçerken hava giderek daha keskin bir hal alıyor. Her nefeste buz gibi hava soluyoruz. Bir yerlerde bir at çitliği ile karşılaşıyoruz. At çitliğine girerek bir tütün molası daha veriyoruz. Pedal basmaya devam ederek Zekeriyaköy, Uskumruköy ve Demirciköy şeklinde plaj yoluna ulaşıyoruz.



Plaja vardığımız anda pazar günü erken kalkmak, rampalar, soğuk hava gibi güne ait tüm olumsuzluklar  hafızadan siliniyor. Tura iyi ki katılmışım diyorum. Deniz dalgalı, yük gemileri boğaza doğru yol alıyor. Güneş yüzünü hiç göstermese de henüz yağmura da rastlamıyoruz.





Kumsalda manzara harika. Aslında olay Şile açıklarında geçse de deniz aklıma Struma gemisini getiriyor. Livaneli'nin tasvirleri bir şekilde aklıma yer etmiş olacak ki bir an için sanki Karadeniz'e Wagner le beraber bakıyoruz. Dalgalar biraz açıkta toparlanıp kıyıya peşi sıra vuruyor.  Tıpkı Wagner'in yaşadığı gibi her bir dalga unuttuğumuz, özlemini duyduğumuz bir an getiriyor geçmişten. Dalgalar her çekildiğinde sanki yalnız kalıyoruz. İleride biriken her bir dalga umut aşılıyor, tazeleniyoruz.

Tütün molası kadar süre geçtikten sonra bisiklete binmeye çalışıyoruz. Nemli kumsalda sürüş pek mümkün görünmüyor. 2 km ye yakın bir mesafe zaman zaman sırtta taşıyarak çoğunlukla elde sürüyoruz bisikletlerimizi. Zaman zaman dalgaların içinde kalıyoruz kaçamıyoruz. Birinde bisikletimi kurtarıyorum havaya kaldırarak ama bedeli ayaklarıma sızan suya razı olmak.

Kumsal yolculuğunun sonuna geldiğimizde Cervantes le karşılaşıyorum. Rosinante'yi bir arkadaşı ile sahile bırakmış, Don Kişot'u da Rumeli Feneri'ne saldırıya göndermiş olmalı :)

Rosinante ve arkadaşını geride bıraktıktan sonra yemek molası veriyoruz. Sohbet, tütün,tütün, tütün, tütün, bira, tütün, tütün,salata, tütün, hamsi, tütün ve tekrar tütün ile tura kaldığımız yerden devam ediyoruz. Turun en keyfili anları da böylece başlıyor. Yangın yolundan devam ediyoruz .Yangın yolu denilen yer çamur deryası içinde geçen bir orman yolculuğu oluyor. Sürekli rampalar ve inişler şeklinde geçiyor.
1 km kadar yol almışken bir buruna denk geliyoruz.Manzarayı bulmuşken 3 tütün kadar mola veriyoruz. Bir kaç resim çekerek yola devam ediyoruz.

Arazide bisiklet sürmekten bu kadar keyif alacağımı düşünmemiştim önceden. Derin çamurlara bata çıka 5 bisikletli adeta engel tanımıyoruz. Biraz kuru toprak bulsak hemen atladığımız bisikletlerimizle bazen sırtımızda tırmanıyoruz dik rampaları. Ama bir pedal turunu bile kaçırmıyoruz her seferinde. İki tütünlük bir mola daha veriyoruz yolun sonuna geldiğimizde.


Buradan Rumeli Feneri ne varıyoruz eski bir kaleye rastgeliyoruz. Tamamen korumasız ve yalnız bırakılmış bu kale insancıkların verdiği tahribatları ne yazık ki surlarında barındırıyor. Burada da bir iki fotoğraf çekiyoruz ve iki tütün molası vererek Koç Üniversitesine doğru rampaları çıkmaya başlıyoruz.


Sahilde, çamurda verdiğimiz mücadele ve soğuk hava bizi oldukça yoruyor. Her bir rampa belirdiğinde motivasyon kaybı yaşıyoruz. Gruptan kopmalar sıklaşıyor. Geride kalan arkadaşlarımız ağır bisikletleri ile bizden çok daha fazla yoruluyorlar. Ama pes etmeden devam ederken onlar, önde giden bizler de düzlük bulunca mola verip ekibin toparlanmasını sağlıyoruz. Koç Üniversitesi'ne gelmeden Boğaz'ın muhteşem güzelliğini yukarıdan son bir kez daha seyretme şansı yakalıyoruz.



Üniversitenin karşısından aşağıya sahil yoluna iniyoruz. Sahil yoluna varmadan önce bir araba yıkamacıya girerek bisikletlerimizi çamurdan pislikten temizliyoruz. Sahil yolunda son bir ara verdiğimizde sıcak sahleplerimizi yudumluyor ve birbirimizle vedalaşıyoruz. Kalan yolda, bir arada bisiklet sürmek zor olduğu için herkes kendi başının çaresine bakıyor. Trafik sıkıştığı anlarda saygısız sürücülerle başa çıkmak turun en zor anları oluyor.

17:45 vapuruna ilk varıyorum. Bisikletim için güvenli bir alan bulduktan sonra diğer bisikletlilerinde zamanında vardığını görüyorum. Sıcak çaylarımızı yudumladıktan kısa bir süre sonra vapur Kadıköy'e yanaşıyor. Vedalaşıp turu sonladırıyoruz.


Bu turdan edindiğim sonuçlara gelince yaptığım antremanların dayanıklılığımı geliştirdiğini anlıyorum. Selanik yolcuğum için iyi bir test süreci oldu. Günde ortalama 115 km yi çıkarmak için benzer miktarda rampaların barındığı bir yolda bugün için oldukça zorlanacağımı gördüm. Üst üste 115 km de henüz benim için iddialı. Selanik turu için yeterli vaktim var. Antreman şiddetini biraz daha arttırarak Mayıs ayına kadar ihtiyacım olan gelişmeyi katedeceğime ise inancım tam :)

4 comments:

  1. Güzel yazı ve deneyim olmuş, darısı selanike diyelim...

    ReplyDelete
  2. 12 Şubat 2013 tarihinde Pedalşörler olarak Kilyos bir çamur deryası turu yapmıştık, benim bisikletimin henüz 12 saatlik yeniliğine aldırmadan çamurun içine sokmuş bir hayli keyif almıştım. Ancak biz Kilyos'a Sarıyer üzerinden girmiştik. Özgür yapmış yine yapacağını çamur bulmuş oynaşmış. Bende gelecektim ama bir önceki hafta arazide geçirdiğim kazada iki kaburgam kırılıp köprücük kemiğimi de zedeleyip vücudumun sağ yanını mosmor koyunca gelemedim haliyle.
    Birlikte bile pedallamalara, kitap takaslarına ve okumalara.
    Edebi not: Maximillian Wagner orada Seranede für Nadia'yı çalarken asi dalgalara karşı Nadia yüreğinde saklamak zorunda kaldı aşkını. Faşizm uğramasın bir daha dünyaya.

    ReplyDelete
  3. fadike o gün senin de bizimle pedallamanı isterdim İstanbul'da hiç görüşmeyip Fethiye de tanışmak da ilginç oldu. Seranad'ı okumuş olduğuna da ayrıca sevindim. Faşizm her an var ve var olacak ne yazık ki ama soru şu biz ağaç kesenlerden miyiz ağaç dikenlerden mi?

    ReplyDelete
  4. Ben ağaç dikip faşist sevicilerdenim.
    Ayrıca Don Kişot benzetmesi de güzel olmuş. İnsan bunları yapmazsa, yani okuduklarından aklına kalan fazla değil bir cümlü, bir söz öbeğini günlük konuşmasında kullanmaz, yazdıkları arasına serpiştirmezse ne işe yarar? Senin tutkun Vosvos, bisiklet okumak, benimkiler de bisiklet, okumak, yazmak, ağaç dikmek...
    Tanıştık, iyi de oldu İbo.

    ReplyDelete