Hangi kusurunu düzeltme fırsatı verdiler?
Son durağa gelmeden yolculuğun bitmek üzere olduğunu haber verdiler mi sana?
Birdenbire buraya kadar dediler.
Oysa bilseydin nasıl bakardın istasyonlara, pencereden görünen hiçbir ağacı, hiçbir gökyüzü parçasını kaçırmazdın.
Bütün sularda gölgeni seyrederdin...
Oğuz Atay-Tutunamayanlar

Wednesday 14 August 2013

Kavala Komitini ( Selanik Turunda 17. Gün )



 Toplam Yapılan Yol 110 km
Toplam Tırmaniş 798 metre
En Yüksek Tırmanış 111 metre

Atarürk'ün evi Selanik, atalarımın toprakları Serez, bir türkünün peşinden Drama, merak ettiğim şehir Kavala geride kalıyor. Artık dönüş yolculuğuna başlıyorum, güzel anılarla İstanbul'a tahminen iki veya üç günde döneceğimi düşünüyorum.

Sahilden ilerleyeceğim için artık zorlayıcı rampalar olmayacak. Yaklaşık bir aylık yolculuğumun sona erecek olması moralimi bozuyor. Bugün beni nelerin beklediğini bilmeden pedal basıyorum.





Yolda enterasan hiçbir şey olmadan ilerliyorum. Artık Türklerin daha yoğun yaşadığı yerlere ayak basacak olmaktan ötürü mutluyum. Hedefim de Yunanlıların Komitini sine, bizim Gümülcine mize varacağım. Orada Türkleri bulur umuduyla yolculuğuma devam ederken önce Xantiyi aşacağım.

Turun en ilginç ve hayatım boyunca unutamayacağım gününde, en ilginç macera Xanti ye varmadan su ve sigaramın bitmesi ile başlıyor.

Olağan bir şekilde bisikletimle markete yanaşıyorum. Market aynı zamanda restoran olarak kullanılan benzinliğin yanındaki işletmenin içinde İçerisi boş ve hiç müşteri yok. Bisikletimin ayağı olmaması sebebiyle aşağıda aracın önünde görünen sütuna yaslamak için bisikletimi bahçedeki masaların önüne doğru alarak bırakıyorum ki içeriden ben boylarında irice bir Yunanlı bağıra bağıra yaklaşıyor.

Üzerimde kırmızı renkli Türkiye formam var. Türklerin yoğun yaşadığını bildiğim Batı Trakya bölgesinde olduğum için gündüz bisiklet sürerken de Türkiye forması ile gezmekte sakınca görmüyorum.

İşletmeden çıkan bu kaba Yunanlı üzerimde formamı gördüğü halde benimle bağıra bağıra Yunanca konuşurken, sık sık podilato (bisiklet) kelimesini tekrarlıyor ve el hareketleri ile bisikletimi dışarı almamı işaret ediyor.

Onun bu el kol hareketlerinden ve yüksek sesine tepki olarak bende biraz yüksek sesle ve Türkçe olarak ne bağırıyorsun zaten ne dediğini anlamadım diyorum. O ara bana İngilizce olarak "anlamadım" deyip demediğimi soruyor. İngilizce olarak ona evet diyorum dedim ki "anlamadım".

Ben içeri yönelince o da yanımda yürümeye başlıyor. Benimle yine yüksek sesle Yunanca konuşmaya başlıyor. Ne dediğini anlamadığım ve inadına Yunanca konuştuğu için ben de Türkçe konuşmaya devam ediyorum. O kendi halinde bağırıp çağırırken ben de kendi halimde ne var problem edecek diyorum ki yaklaşık 3 saatime mal olacak hareketi yapıyor.

Yan yana yürürken birden bana doğru dönüp formamdaki Türkiye yazısını işaret ederek İngilizce bana problemin ben olduğumu söylüyor ve kasaya doğru söylenerek yürümeye devam ediyor.

O an ben duruyorum Irkçılık yaptığını düşünerek duraksıyorum. Ya bir söz söyleyeceğim ya da korkak bir Türk olarak oradan ayrılacağım. Kendisine problemin kıçının kafasından büyük olduğunu söylüyorum.

O an tekrar bana dönerek fuck! youuuu diye olanca gücüyle bağırıyor. İşletmede restoran bölümünde bulunan iki çalışan da ayaklanıyorlar.

Bu tarz bir durumda tek güvendiğim belimde bulunan bıçağım. Tehlikede olduğumu anlayınca elim hemen bıçağıma doğru istemsizce gidiyor. Elimde kamp bıçağımla sadece denersin diyorum. Adam bana Türk'e satılacak hiçbir şey yok s.ktir git buradan defol diye bağırarak dükkandan kovuyor.

Bıçağım onu da korkutmuş olacak ki beni kovmakla yetiniyor ve üstüme yürümüyor. Son söylediği laf ağırıma gidiyor. Buraya tekrar döneceğimi ve istediğim şeyleri satın alacağımı söyleyerek mekandan ayrılıyorum.

Bisikletime bindikten sonra arkamdan Yunanca içinde Türk kelimesi geçen bir şeyler söylüyor. İyice tepem atıyor tüm sinirimle pedal basarken yaptığı bu pisliği yanına bırakmayacağım diyorum içinden. Polisi arayacağım ama ne telefonum çalışıyor ne de polisin telefonunu biliyorum.

Bu şekilde tam 6 km uzaklaştıktan sonra hala sinirden elim ayağım titriyor ve oraya dönüşün planlarını yapıyorum içimden. Bu anlarda yanımdan bir askeri cipin geçtiğini görünce durun diye bağırıyorum. Cipten kafayı çıkaran asker bana duramayacağını söylüyor. Neden diye bağırdığımda arkada tanklar var diyor.

Kafayı geriye çevirdiğimde Yunan tanklarının arkamdan geldiğini görüyorum. Benzinciye geri dönmek için tek fırsatım bu cip diyorum olanca gücümle ve sinirimle bağırmaya başlıyorum. "Bana ırkçılık yaptılar. Beni öldürmeye çalıştılar. Irkçıların saldırısına maruz kaldım" Cip dursun diye olayı abartıyorum.

Ve cip duruyor. O durunca tanklarda duruyor. Araç komutanı yanıma geliyor ve olayı anlatmamı istiyor. Anlatıyorum ve bana ne istediğimi soruyor. Tek isteğimin oraya beraber geri dönmemiz ve su sigara almamı sağlamaları olduğunu söylüyorum. Asker olduğu için yardımcı olamayacağını ama istersem onlarla 4 km ilerideki askeri birliğe gidebileceğimi söylüyor. Polis çağırmam için yardımcı olabileceğini söylüyor. Tamam diyorum gidelim ve 4 km ben önde bisikletimin üzerinde arkamda askeri cip onun arkasında tanklarla birliğe varıyoruz. Su ve sigaraya ihtiyacım olduğunu öğrenince komutan askerlerden bana su ve sigara getirmesini istediğini söylüyor. Yoluma devam etmemi öneriyor. "Hayır diyorum su ve sigarayı o benzinlikten alacağım. Oraya gitmeden ne su ne sigara içerim ne de yoluma devam ederim."

Komutan birliğin dışında bulunan bankta beklemem gerektiğini ve polis çağırdıklarını söylüyor. Bir saat polislerin gelmesini beklerken üzerinde Türkiye forması ile bekleyen bisikletliyi merak eden daha büyük rütbeli komutanlar yanıma geliyor. Bana çok iyi yaklaşıyor ve sakinleştirmeye çalışıyorlar. Yüz bulduğum için biraz daha serzenişte bulunarak Türk olduğum için bana mal satmayacağını söyledi ırkçı diyorum. Benim atalarımda Selanikli diyorum. Yunanlılar ve Türkler kardeştir asla Türkiye'de bir Yunanlıya böyle davranmayacaklarını söylerken polisler geliyor.

Polisler gelince ilgisiz kalmasınlar diye ve hala sakinleşemediğim için biraz yüksek ses ve heyecanla başıma gelenleri anlatırken polis bana sakinleşmezsem yardım etmeyeceğini söylüyor. Tamam diyorum size saygım var lütfen yardım edin. Tüm dünyada bu olayların yaşandığını söylüyor ve bana ne istediğimi söylüyor. Oraya beraber gideceğiz ve su sigara almamı sağlayacaksınız diyorum.

Oraya beraber gidemeyeceğimizi söyleyince nasıl yardımcı olacaklarını soruyorum. Dava açabilirsin diyor. Tamam diyorum o zaman davacıyım. O zaman bizimle 40 km geriye Kavala ya geleceksin karakol orada diyor. Bisikletim burada kalsın beni karakola siz götürün geri getirirsiniz diyorum. Hayır diyor sen bisikletinle geleceksin. İçimden Türk olduğumu anlamadın galiba diyerek kendisine tamam diyorum ben bisikletimle geleceğim. Saat dörde yaklaşmakta olduğu için hızımı saatte 8 km ye ayarlayarak Kavala ya doğru pedal basıyorum. Polis arabası arkamda bana eskortluk ediyor.

Ancak yarım saat dayanabilen polis arabası yanıma yaklaşarak benzinliğin nerede olduğunu soruyor. 4-5 km kaldı diyorum tamam diyor oraya gidelim.

O an ki mutluluğumu anlatamam hemen pedallara yüklenerek saatte 25 km hıza çıkıyorum. Çok geçmeden tekrar benzinlikteyim. Polisler arabadan inmeden bisikletimi ilk koyduğum yere bırakarak içeri dalıyorum. Bizim Yunanlı kasada tam karşısına dikiliyorum. Beni görünce çok şaşırıyor. Adamı işaret ederek işte bu adam bana ırkçılık yaptı diye bağırıyorum restorana henüz girmiş polislere bakarak. Adam kasadan kafayı uzatarak polislere bakıyor. Karşısındaki manzara paniklemesine yol açıyor.

Polis, kasanın tam karşısındaki masaya oturmamı söylüyor. Yunanca konuşmaya başlıyorlar. Daha sonra kendisine Türkçe olarak küfür ettiğimi öğreniyorum. Meğer Türk tır şoförlerinden Türkçe küfürleri öğrenmiş. İlk girişte "anlamadım" diye Türkçe konuştuğumda ona Türkçe küfür ettiğimi düşündüğü için bana bağırıyormuş. Söylediklerime kamerelardan bakın diyorum. Kesinlikle Türkçe küfür etmedim diyorum. Adam ağız değiştiriyor bana Türklerin kardeş olduğunu söylüyor. Bunu Türkçe olarak Türkler kardaş kardaş şeklinde dile getiriyor. Polis bana ne yapalım diye sorduğunda ona karşısında iki seçenek olduğunu söylüyorum. Ya bana ırkçılık yaptığı için dava edeceğim ya da benden özür dileyerek su ve sigara satacak diyorum.

Bunun üzerine bana aramızda yanlış anlaşılma olduğunu ve ne istersem alabileceğimi söylüyor. Polislerden askeriyeye gittiğimi tanklarla ilgili maceramı duyunca yüzünde bir tebessüm beliriyor. Su ve sigarayı alarak el sıkışıyoruz.

Polisler Kavala ya geri dönerken ben de Gümülcine'ye olan yolculuğuma devam ediyorum. Tabi tüm bu olaylar yaşanırken aklıma fotoğraf çekmek yeni düşüyor. Ve çıkarken mekanı fotoğraflıyorum.


Yaklaşık 20 km geçtikten sonra bir araç hızla korna çalarak üzerime doğru geliyor. Hemen duruyorum. Elim belimde bıçağıma gidiyor. Adam peşimden geldi diye düşünüyorum. Araç yanımda durup siyah camını açtığında o an mekanda olan arkadaş polislerle geri döndüğüm için beni tebrik ettiğini, gerçek Türk'ün böyle olduğunu ve hakkımı aradığım için benimle gurur duyduğunu söyleyerek kartını uzatıyor. Kartta Kasap Selahattin yazıyor. Yunanistan çıkışına kadar bir sorun olursa onu arayabileceğimi Yunanistan da et ticareti yaptığını anlatıyor. Teşekkür ederek Gümülcine ye olan yolcuğuma devam ediyorum.

Gümülcine ye vardığımda gördüğüm ilk yaşlı amcaya Türk olup olmadığını soruyorum. 12 den vuruyorum . Amca bir Türk öğretmen. Ucuz bir otel soruyorum hemen yanımızdaki oteli işaret ediyor. Bana Türk Gençlerbirliği kahvesini tarif ediyor.

Otele yerleşir yerleşmez ilk önceliğim Türk kahvesini bulmak. Türk Gençlerbirliği Kahvesine vardığımda yaş ortalaması 50 nin üzerinde :) Ama ruhları hala 20 yaşlarında. Yaklaşık iki saate yakın bu yaşlı delikanlı öğretmenlerle çok keyifli bir sohbet yapıyoruz.







Çoğunlukla gülüp eğlendiğim bu kahvede kendimi evimde gibi hissediyorum. Bu sıcak insanlar Batı Trakya Türkleri. Çektikleri acılara aldırmadan hayata gülümseyerek bakmanın olgunluğu içinde yaşamlarından mutlu olma becerisi içindeler. Çektikleri sıkıntılara ve zulümlara rağmen ne Yunanistan'a ne onlara sahip çıkmayı beceremeyen Türkiye'ye kırgın veya kızgın değiller. Yaşam devam ediyor ve onlar tüm acılara yüzlerindeki o muhteşem yaşam sevinciyle tebessüm ederek bakıyorlar. Onlar hayatın tüm açmazlarına direnen birer Rebetiko !




No comments:

Post a Comment