Hangi kusurunu düzeltme fırsatı verdiler?
Son durağa gelmeden yolculuğun bitmek üzere olduğunu haber verdiler mi sana?
Birdenbire buraya kadar dediler.
Oysa bilseydin nasıl bakardın istasyonlara, pencereden görünen hiçbir ağacı, hiçbir gökyüzü parçasını kaçırmazdın.
Bütün sularda gölgeni seyrederdin...
Oğuz Atay-Tutunamayanlar

Tuesday 9 July 2013

Selanik Serez ( Selanik Turunda 14. Gün )

Toplam alınan yol 96 km
En Yüksek Tırmanış 661 metre
Toplam Tırmanış 1375 metre

Selanik'te uyanıyorum. Duş alıp giyiniyorum. İlk iş olarak Ata'nın evini tekrar ziyarete gideceğim.

Ata'nın evine çok uzakta değilim zaten. Önce Katerini' de fırında hediye edilen bir poşet kurabiye ile Selanik'te antik bir parkta kahvaltımı yapıyorum.

Atatürk'ün evine tekrar ulaşıyorum. Konsolosluğun girişinde ve Ata'mızın evinin girişinde polis kuvvetleri bulunuyor. Evin ziyaret saatine hala vakit var. Konsolosluğa gündüz gözüyle baktığımda dışarıdan cezaevini andırıyor. Polislerle sohbete başlıyoruz.



Polislere şöyle diyorum. İstanbul'da İstiklal Caddesi'nde dev Yunan bayrakları sallanırken hiç polis koruması bulundurmuyoruz. Burada neden duruyorsunuz. Neden bizim konsolosluğumuz tel örgülerle ve polislerle 24 saat korunuyor neden hiç Türk Bayrağı dalgalanmıyor? Polis bunun Türkiye Konsolosluğunun kendi seçimi olduğunu eskiden evin çevresinde büyük tel örgüler bulunmadığını söylüyor.

 
Polislerle muhabbet devam ederken bir Türk kafilesi geliyor. Selanik'i gezmek üzere bir tur firması ile gelmişler. Onlarla beraber Atatürk'ün evinin bahçesine giriş yapıyorum.

 

 
Konsolosluğun güvenliğine turum hakkında bilgi verince fotoğraf sırası için oluşan kuyrukta beni önceliğe alıyor. Bize ev hakkında bilgi veriyor. Ama tüm ısrarlarıma rağmen tadilatta olduğu için evin içine kimseyi almıyorlar.
 


 
Selanik te işim bitince artık Serez'e doğru yola düşüyorum. Serez'e otoyol var. Ben yan yolu kullanmaya karar veriyorum.
 

Yan yol, daha önce Platamonas'a giderken başıma geldiği gibi otoyola bağlanarak bitiyor. Yalnız otoyola bağlantı da yok. Otoyolun Serez den geliş yönünde bulunduğum yere çıkış kavşağı var. Biraz düşünüyorum riskli ama başka seçeneğim yok. Yaklaşık 3 km kadar otoyolda ters yönde bisiklet sürmeye karar veriyorum. 3 km sonra bu sefer yan yol tekrar beliriyor ilk otoyol girişinden ters yönde bisiklet sürerek çıkış yapıyorum. Burada yol virajlı ve kör nokta var. Şansıma tam da kör noktada bir araçla burun buruna geliyoruz. Aracın şoförü korna çalıyor ve Yunanca bağırmaya başlıyor. Adam haklı beyler diyorum içimden. Elimle özür dileyerek kendimi bariyerlerin arkasına zor da olsa atıyorum.

Yan yoldan eski Serez yoluna bağlanarak yolculuğuma devam ediyorum. Adı üstünde eski yol oldukça eskimiş gerçekten hiç bakım yapmamışlar. Ama çok seyrek araç trafiği var. Rahat rahat pedal basıyorum.



Yolun kenarında daha önce de bir çok defa karşılaştığım kantinlerden biri beliriyor. Su almak için duruyorum. İşletmecisi bir bayan. Erkek arkadaşıyla yemek yiyorlar. Birden çaya gözüm çarpıyor. Yunanistan'da çaya hasret kalmıştım. Hemen çay istiyorum. Ama kadın yok diyor. İşletmeci kadın çok iyi derecede İngilizce konuşuyor. Muhabbete başlıyoruz. Bana içtikleri içecekten isteyip istemediğimi soruyor. Çay olduğumu düşündüğüm içecek aslında kola ile karıştırılmış likör veya benzeri bir alkolmüş. Müptelası oluyorum. Bir saatten fazla bu Yunanlı çift ile içiyoruz sohbet ediyoruz, gülüyoruz. Frekansımız tutuyor, kafalar kıyak olduğunda dünyadan, doğadan, kardeşlikten, paylaşımdan dem vuruyoruz. Hep beraber askerlere, polislere, sınırlara, insan tarafından yapılmış hayatlarımızı kısıtlayan her şeye sıra sıra küfürler ederek gülüyoruz..  Gitmeye karar verdiğimde benden bir cent ücret bile almıyorlar. İşte zenginlik budur diyorum içimden, mal mülk zenginliğinin esiri olmuşlara acıyarak bu insanların paylaşımcılığı ile gururlanıyorum. Ne demişler paylaştıkların senindir sahip oldukların değil !!!

 
 
Yaklaşık 100 km sürecek yolculuğun kolay geçeceğini düşünüyorum Ama öyle olmuyor. Rampalar ilk başladığında karşımda duran tepeyi aşmam gerektiğini anlıyorum. Serez'e kadar son molamı aşağıdaki tesiste veriyorum. Aşağıdaki yaşlı teyzeler bana kendileri için yaptıkları böreklerden yolluk yapıyor ve hediye ediyorlar. Günler sonra yaprak sarması ve yoğurt ile karnımı güzelce doyurarak tırmanışa devam ediyorum.

 
İniş başladığında Serez'i uzaktan görme şansım oluyor. Çevresi dağlık olan bu şirin Yunan şehrine vardığımda Türklerle karşılaşacağımı düşünüyorum. Belki anne tarafından akrabalarımızı bulabilirim ümidiyle pedallara güçlü basıyorum.


 

 
Serez'e varıyorum. Denize uzak dağlık alanda bu şehir o kadar şirin ki sanki bir yazlık yeri gibi. Kıyıya 100 km uzak olmasına rağmen her sokağında köşeyi dönünce sahile varacak izlenimi uyandırıyor. Şehir merkezinde küçük bir otel bulup yerleşiyorum.

Sonra ailemden kalanlar var mı diye şehri araştırıyorum. Akşama kadar her yere girip çıkıyorum ama Serez'de Türk nüfusu kalmadığını ve Türklerin olduğu belirli bir mahalle, kahve veya dernek olmadığını öğreniyorum. Ayrıca Serez küçük bir yer değil. Sora sora bulmamın imkansız olduğunu anladığımda dinlenmek üzere otele geri dönüyorum. Telefonum çalışmadığı için anneme verdiğim sözü tutamıyorum. Serez'e vardığımda kendisini ne yazık ki arayamıyorum.

Ertesi gün Drama'dan Kavala'ya geçeceğim. En sevdiğim şarkılardan olan Drama Köprüsü şarkısını Serez'de dinleyerek uykuya dalıyorum...
 

 
 

No comments:

Post a Comment