Hangi kusurunu düzeltme fırsatı verdiler?
Son durağa gelmeden yolculuğun bitmek üzere olduğunu haber verdiler mi sana?
Birdenbire buraya kadar dediler.
Oysa bilseydin nasıl bakardın istasyonlara, pencereden görünen hiçbir ağacı, hiçbir gökyüzü parçasını kaçırmazdın.
Bütün sularda gölgeni seyrederdin...
Oğuz Atay-Tutunamayanlar

Monday 10 June 2013

Lapseki - Ayvalık ( Selanik Turunda 3. Gün )

Yapılan Yol 203 km
Toplam Tırmanış 2028 metre
En Yüksek Tırmanış 454 metre

 
Sabah saatimi kurarak uyandım. Vardiya değişmeden tesisten ayrılmam gerekiyordu. saat 08:00 dan önce eşyalarımı hazırlamalıydım. Akşam yatmadan önce çeşme başında yıkanmıştım. Tabii soğuk suyla. Gece yağmur yağmıştı. Hava oldukça soğuktu. Çin malı dandik uyku tulumu beni soğuktan koruyamamıştı.


Kalktığımda salya sümük durumdaydım. Burnumdan nefes alamıyordum. Üst üste defalarca hapşurana kadar nefes almakta güçlük çektim. :)

Sigarayı bırakacağım dediğim turda iki günde 3 paket sigara içmiştim. Boğazım da fena durumdaydı. İki günde 240 km yapmıştım. Yorgundum.

Kısaca pek de güzel bir sabaha uyanmamıştım fiziksel açıdan ama motivasyonum hala yüksekti. Çanakkale ye az bir mesafe var bu gece orada konaklarım artık diyordum. Yolculuğun henüz başında ciddi bir hastalığa çevirirsem daha çok zaman kaybedebilirdim.

Bu duygularla başladı 3. gün. İlk pedala bastığımda hedefimi 35 km olarak belirlemiştim.
Çanakkale'ye kadar bulutlu bir hava beni takip etmişti. Zaman zaman bulutların arasından bana bakan güneş, adeta ilk okul çocuklarının yaptığı resimlerdeki gibi ışınlarını üzerime gönderiyordu.

Çanakkale'ye varana kadar kısa ama dik rampalarla uğraşırken üzerimde yağmurluğumla bisiklet sürmüş ve aşırı terleyerek sanıyorum kendimi iyileştirmeyi başarmıştım.

 

Üçüncü günümde 273. km ye ulaşmış artık mantığımı dinlemenin doğru olduğuna ikna olmuştum ki, rampayı bitirdim. Çanakkale tabelası içeriye doğru şuan yanlış hatırlamıyorsam 6 km veriyordu. 6 da dönüş bana 12 km ye mal olacaktı bu karar. 12 km daha gitsem kalacak başka yerler çıkar diyerek devam etme kararı aldım.

İlk gün tırmanırken dizlerim bir miktar ağrıdığı için uzayan rampalarda küfürler savurmaya başlamıştım içimden. İkinci gün başıma gelen talihsizlikler yüzünden Çanakkale ye ulaşamamış, ufak tefek rampalar vaktimden çaldığı için rampalara küfür etmek yavaş yavaş huy haline gelmişti.

Çanakkale kavşağından aşağı inerken iyileşmiş olmanın verdiği mutluluktan mı yoksa mantığıma her zaman yaptığım gibi ayak direyerek canımın istediği şeyi yapacak olmanın verdiği huzur mu bilmiyorum yolda olmaktan ne kadar keyif aldığımı anımsadım birden.


Hep söylemez miydim rampalarını seviyorum abi diye zaten.  Aşağıda çıktığım rampadan sonra facebook üzerinden arkadaşlarımla şöyle paylaşacaktım fotoğrafı;
Artık alıştım, rampaları görünce küfür etmiyorum, 3. günün ortasında Çanakkale'yi geride bırakıyorum.

 
Mahsus yorumu yapıştırdı ben olsam küfrederdim diye. Benim yerime orijinal bir küfür et dedim etti mi bilmiyorum. Nilhan da yaz seyir defterinin altına içinden geçen küfrü diyordu ama etmedim nedense. Rampalar git gide beni yormaktansa güçlendirir olmuştu. Mahsus eğer okursan bu yazıyı ve küfür ettiysen benim için yorum olarak yazmanı dilerim.

Rampalarla barışmıştık işte. Yavaş yavaş Ezine ye yaklaşırken iç sesim konuşuyordu benimle. Ezine ye varalım nereye devam ederiz ona bir bakalım!!!

Yavaş yavaş boğazımda temizlenmiş yine tüttürmeye başlamıştım.


 

Ezine'ye vardığımda en sevdiğim ezine peynirini yerinde götürmeden yoluma devam edemedim. Öğle yemeğini de gözleme ve peynir şeklinde geçirdim.


Ezine'ye geldiğimde 80 km yi tamamlamıştım. Hala vakit vardı. Devam edecektim yeni hedefimde Ayvacık vardı.
 

 
 Ayvacık yolunda ilerlerken Türkiye'nin oksijen deposu Kaz Dağları'na hoş geldiniz gibi bir tabela gördüğümü hatırlıyorum. İşte o an kontrolümü kaybettim sanıyorum. Geçtiğimiz yıl yaptığım Ayvalık turunda Kaz Dağları'nın en zor yerini aşmama ve inişe çok az bir zaman kala öyle bir yağmur başlamıştı ki 10 km yürüdükten sonra halime acıyan bir cips aracının yardımıyla Edremit'e varmıştım. Kaz Dağlarını bu sefer yeneceğim dedim içimden...



 
 
 
 

Ama Kaz dağlarını aşarsam zaten Ayvalık'a kadar yolun %95 i düzlük ve yokuş aşağı olduğunu biliyordum. Neden olmasın dedim Edremit'e varalım bakarız.

Sahilden yol olduğunu söyleyen köylülere uyarak km hedefimi yine yükseltmiş artık Ayvalık hayallerini ciddi ciddi kurmaya başlamıştım. Sahil yolundan Kaz Dağları'nın en zor aşamalarına çalım atacaktım. Ama olmadı. Ayvacık'a kadar boşuna inmiş oldum. Sahil yolu bitirilmemiş ve kamyon izleri nedeniyle bisiklet sürmeye elverişli değildi. Tekrar tuttum Kaz Dağları yolunu.

Ayvacık çıkışında rast geldiğim bu tabela ise bana o günü 200 km ile kapayacağımı müjdeliyordu.


Pedalşörler tura çıktığım gün 200 km yapmış bense kendi turum nedeniyle o şerefe ulaşamamıştım. Üç gün sonra gecikmeli de olsa biliyordum ki kendi rekorumu kıracaktım. 200 km yi 2000 metre tırmanarak çıkaracaktım. Bu haberi paylaştığımda da pedalşör arkadaşlarımdan destekler gelmişti artık dönüşü yoktu. Sadece 24 saate sığdırmalıydım. Sabaha kadar da sürse pedal çevirecektim. Kara Serkan şöyle diyordu; Biz de basıyoruz pedallara seninle !!! :)

Kaz Dağlarını tekrar tırmanırken artık kapasitemin üzerinde bisiklet sürdüğümün farkına vardım. Pedallara yüklenip duruyordum. Eğim artsa da fark etmiyor bir an için mola bile vermiyordum. Güneş batmadan Edremit'e inmek zorundaydım.

 





Kaz Dağlarını sonunda çıkmış inişe geçmeye başlamıştım. Orada harika gözlemeler yapan köylü teyzeler var. Mola verip benzini fulledim. Rampalar bitti derken iniş yolunda bir rampa daha belirdi. Moral tavan yapmış durumda gazı da almış gidiyorum zaten onu da aşınca Edremit'e sallandım.

Edremit'e vardığımda artık saat akşam dokuz olmuş hava kararmıştı. Ayvalık'a 40 km yolum kaldığında km sayacım 160 diyordu.



Gece yolculuğunu zaten göze almıştım olanca gücümle sahilde esen rüzgara aldırmadan pedal basmaya devam ettim.

Bundan sonra zifiri karanlıkta sürüş yaparken sadece zeytin kokusunu takip ettim. Gecenin sessizliğinde çalılara çarpan rüzgar adeta benimle konuşuyordu. Rüzgarla sohbet çok güzeldi. Ben ne söylersem söyleyeyim hiç sert esmiyor çalıları aynı ritimle okşuyordu. Yıldızların altında önümde rampa mı viraj mı var görmeden zeytin ağaçlarının kokusuyla yol alıyordum.

Ayvalık'ın girişine yaklaşmıştım artık. Gece salınan eğitimli köpekler beni durmadan kovalıyor mücadele edemeyeceğimi çok kolay anladığım için pedallara daha hızlı davranıyordum. Burada o kadar çok tehlike atlattım ki bir kaç defa köpeklerin ısırmak üzereyken ki hırçın ifadelerini fotoğraf makinesi gibi kaydettim zihnimde. Öyle bir kaçmışım ki tehlike geride kaldığında Ayvalık'a ilk iki girişi kaçırdığımı fark ettim. Üçüncü bir giriş daha olduğunu bildiğim için geri dönmedim. O riski alamazdım zaten.


Ayvalık'da bir sahil turu yaparak evin yolunu tuttum. Eve varmadan denizin karanlığına bakarak son bir sigara içmek istedi canım. Sonra saate baktım. Saat 02:16 ydı. 35 km yol yaparım diye çıktığım yolda 2000 metre tırmanış yapmış 203 km yol almıştım. Sol kolum tamamen uyuşmuştu. Uyku bastırmıştı. Sigaramı keyifle tüttürerek son 200 metreyi almaya başladım. Sigaram da bitmek üzereydi ama olan oldu işte. Sigarayı arkaya doğru salladım ama çadırımın içine düşen izmariti bir anlık panikle alacağım derken kilitli pedallar sağ olsun yüz üstü yere kapaklandım. Yerde gülüyordum halime.

 


 
                              Kendi rekorum 200 km yol = 2000 metre toplam tırmanış hatıra fotoğrafı.
 

 

No comments:

Post a Comment