Hangi kusurunu düzeltme fırsatı verdiler?
Son durağa gelmeden yolculuğun bitmek üzere olduğunu haber verdiler mi sana?
Birdenbire buraya kadar dediler.
Oysa bilseydin nasıl bakardın istasyonlara, pencereden görünen hiçbir ağacı, hiçbir gökyüzü parçasını kaçırmazdın.
Bütün sularda gölgeni seyrederdin...
Oğuz Atay-Tutunamayanlar

Tuesday 11 June 2013

İzmir - Kuşadası ( Selanik Turunda 5. Gün )

 
Yapılan Yol 127 km
Toplam Tırmanış 1457 metre
En Yüksek Tırmanış 129 metre
 
 
 
Sabah ilk iş Delta Bisiklet in İzmir Kordon şubesine uğruyorum. İki adet yedek iç lastik, küçük bir pompa ve hatıra olması için ilk buff ımı bu şubeden alıyorum. Delta Bisiklet'in bu şubesini işleten Hakan oldukça yardımcı oluyor. Bisikletimin ayarlarını yaptıktan sonra yola çıkıyorum.



 
 

 
Kordon dan devam ediyorum. Önüme otoyol çıkıyor. Durmadan devam ediyorum. Otoyol gişelerinden geçerken kameralara selamı çakıyorum. 



Yol rampalı şekilde devam ediyor. Yalnız kısa ve yıpratıcı değiller. Tabelalar Kuşadası dönüşü verdiğinde otoyoldan çıkıyorum.

Seferihisar istikametinde yol alıyorum.

 
Yol denize biraz yaklaşıp biraz uzaklaşıyor. Bir müddet sonra yerleşim yerlerinden tamamen uzakta kalıyorum. İki güzel koy var. Yol burada askeri alanın içinden geçiyor. Dolaysıyla fotoğraf çekmiyorum. 


 
Bu güzel yılan ne yazık ki çok kısa bir süre önce bir araç tarafından ezilerek öldürülmüş. Bu duruma oldukça üzülüyorum. Araçlar sadece insan öldürdüğünde mi şoförler katil olur sorusu aklıma takılıyor. Kendi doğası içinde kendi yaşam alanında bu zavallı yılan gibi nice kirpiler, cırcır böcekleri, çekirgeler, kuşlar, sincaplar, kırkayaklar... yollar onlarca hayvan ölüsü ile dolu... kedi ve köpekleri eklememe gerek yok bile :(

 
Askeri alana giriş ve çıkışta çok sert iki rampa var. Oldukça sıcak hava ve bozuk zemin dolayısıyla bu sert rampaları yavaş yavaş çıkıyorum.

 
Sonunda yerleşim yerleri tekrar başlıyor. Gümüldür den Kuşadası na doğru yol almaya devam ediyorum. İzmir'in girişinde yaşadığım sıkıcı yolun aksine manzara ve doğa oldukça güzel.






 





 
Kuşadası na yaklaşık son 40 km de inişler ve çıkışlar beni bir miktar zorluyor. Önceki günlerin yorgunluğunu da yavaş yavaş hissetmeye başlıyorum. Yeterli besin alamamaktan ötürü fiziksel yorgunluğum bozuk asfalt ve sıcakla beraber pedala bütün gücümle basmama rağmen ne yazık ki verim almama mani oluyor. Küçük rampalar gözümde ufak ufak büyümeye başlıyor.
 
Saat yaklaşık 20:00 sularında Kuşadası girişindeki benzincide mola veriyorum. Son bir rampa daha çıkıp sahile doğru sallanıyorum.
 
Marina'nın tam karşısına Önder Camping gözüme çarpıyor. İşletme sahibi iyi bir insan. Hemen çadırımı atıyorum. Sabah uyandığımda güneşli bir gün beni bekliyor. Sahil turu yapıp denize giriyorum.
 
 
 
Plajın üzerinde bulunan işletmelerden birinde öğle yemeğimi yerken işletmeci Ferda abi yanıma geliyor. Tanışıyoruz. Turumla ilgili sohbet ederken, bir an kalkıp yeni almış olduğu bisikleti getiriyor. Atatürk'ün Selanik teki evini ziyaret etme ana fikrim. Bunu öğrendiğinde bisikletimin başına bir şey gelmesi durumunda seve seve kendi bisikletini bana kargo edeceğini söyleyerek tur boyunca yanımda olduğunu hissetmemi sağlıyor. Bana telefonunu veriyor. Bir dostluk daha böylece başlıyor.
 
 
 
Kuşadası gece yağmurlu. Çok şiddetli sağanak yağmur var. Turumda planımın oldukça ilerisindeyim. Vizem ne yazık ki 18 inde başladığı için Bodrum'a yaklaşık 4 gün önce varacağım. Dolayısıyla sağanak yağmurun dinmesini bekliyorum. Bir gece daha Kuşadası nda konaklıyorum.
 
 

 


 
Sabah uyandığımda yağmur devam ediyor. Merkeze inip Zülfü Livaneli'nin son çıkan kitabını alıyorum. Zülfü Livaneli çok sevdiğim bir şahsiyet müziğiyle yazarlığıyla. O gün Zülfü Livaneli anlatıyor ben dinliyorum.
 
Vosçuluktan kalma alışkanlıktır. Vosvosçular voslarına isim takarlar. Bisikletimin ismini de Zülfü Livaneli fısıldıyor kulağıma..
 
Kitabı aynı gün bitiriyorum. Anlatımı güzel bir kitap olmasına rağmen Serenad'dan sonra pek şaşırtmıyor kitap. Aslında Serenad'ı okumamış olsam kitabı beğendiğimi söylerdim. Ne yazık ki kurguyu önceden kestirmeye başlıyorum. Diğer kitaplarını birbirine çok benzetemediğim Livaneli nin bu son hikayesi nedense bende biraz hayal kırıklığı yaratıyor. İstediğim tadı alamıyorum. Arnavut Şevket'in deyimiyle çi pet pet ama lezzetli çi pet pet değil...

Yine de kitapta çok sevdiğim bir alıntıyı paylaşmak isterim ; her zaman farkındalığın sorumluluk  getirdiğini savunurum, farkındalık mücadele gerektirir her zaman, bende farkındalığın bu yanını sevmişimdir hep, farkında olup da mücadele etmeyenin değeri farkında olmayan kadardır bende.. işte Livaneli çok ince görerek düşüncemi kelimelere ters açıdan şöyle döküyor;

"...ne mutlu cehaletin koruyucu rahminde bir cenin gibi büzülüp yatanlara..."
 


 
 


 

 

 
 


 
 Akşam üzeri yağmur diniyor. Kitabı Livaneli yi sevdiğini bildiğim pedalşör arkadaşım Mahsus'a kargo ediyorum. Bana zar zor kaptığı suluğu hediye ettiği için kendimce teşekkür ediyorum.

 
 

No comments:

Post a Comment