Hangi kusurunu düzeltme fırsatı verdiler?
Son durağa gelmeden yolculuğun bitmek üzere olduğunu haber verdiler mi sana?
Birdenbire buraya kadar dediler.
Oysa bilseydin nasıl bakardın istasyonlara, pencereden görünen hiçbir ağacı, hiçbir gökyüzü parçasını kaçırmazdın.
Bütün sularda gölgeni seyrederdin...
Oğuz Atay-Tutunamayanlar

Monday 10 June 2013

Ucmakdere - Lapseki ( Selanik Turunda 2. Gün )

Alınan Yol = 100 km
Toplam Tırmanış = 842 metre
En Yüksek Tırmanış = 325 metre


Ucmakdere de güzel bir gecenin sabahında uykumu almış olarak eşyalarımı topluyorum. Gece karanlığında pisliğin içine düşürdüğümü sandığım gözlüklerimi çadırın içinde buluyorum. Gün güzel başlıyor, kahvaltımı restoranda yapıyorum. 

Amacımı en azından Eceabat'a varmak olarak belirliyorum. Yetişebilirsem Çanakkale de konaklamayı planlıyorum.

Turdan önce ortalama her gün 80 km yapmamın yeterli olduğunu hesaplamıştım ama kendimi iyi hissediyordum. İlk iki günde planıma göre üç günlük yol yaparak bir gün kazanacak Ayvalık'ta ailemin yanında bir iki gün dinlenecek vakti bulabilecektim.

Ucmakdere'den çıktıktan sonra sahil şeridinden yol Şarköy'e doğru gidiyordu. Sonrasını bilmiyordum. Sora sora nasıl olsa bulunur diye düşünüyordum.

Ucmakdere'yi 3 km geçtikten sonra bisikletimin birden ağırlaştığını hissediyorum. Lastik patlamasından şüphelenerek bisikletten aşağı iniyorum. Arka lastiğimin havasının yarı yarıya indiğini farkedince Tchibo'dan aldığım basınç göstergeli pompamla lastiği şişirmeye koyuluyorum. Mandalı ilk konuma getirip pompayı çekmemle sibop kırılıyor ve pompanın içinde kalıyor.

Artık mevcut lastiğim kullanılamaz durumda kalıyorum. Pompa da çalışmaz durumda. Bir saate yakın uğraşıyorum ama sıkışan sibobu pompadan çıkarmak mümkün olmuyor. Lastiği söküp köye doğru yürümeye başlıyorum. Köyün girişinde derme çatma bir tesis var. Aile işletmesi. Belki yardım bulabilirim sadece bisiklet pompasına ihtiyacım var hallederiz diyorum içimden. Ama köyde bisiklet pompası yok. İşletmenin sahibi köylü amca biraz aksi görünümlü. Ama içten bir şekilde yardımcı olmaya çalışıyor.

Orada bulduğum pense yardımıyla pompayı kurtarmaya çalışsam da nafile. En sonunda kamyoneti fark ediyorum. Aksi ihtiyar söylene söylene yardımcı olmayı kabul ediyor :) Sen bu dağınıklıkla zor gidersin Yunan'a diye basıyor fırçayı :) Yoldan bisikletimi de alıp Gazi Köy'e doğru yol alıyoruz. Ben kamyonetin arkasında bisikletim çizilmesin diye uğraşırken ihtiyar amca aracı sanki otobanda Ferrari test ediyormuşçasına sürerken bir çukura denk geliyoruz. Kasanın içinde sırtımı kamyonetin kapağına vuruyorum ve formamın cebinden ses kayıt cihazım fırlıyor. Arkama bakarken havada bir kaç tur attığını görüyorum. Yere düşmesiyle paramparça oluyor. Ses kayıtlarımla bu şekilde vedalaşıyoruz tamamen.

Gaziköy'e vardığımızda da durum değişmiyor. Ne bisiklet pompası var ne de lastik tamircisi. Bir sonraki köy de lastik tamircisi olduğunu öğreniyorum. Köyün merkezinden de Hoşköy'e minibüsler kalkıyor. Zaten arka tekeri bisikletime takacak fırsatım olmamışı. Bisikletimi kahveye emanet ederek arka tekerimle Hoşköy'e gidiyorum.

Evet burada bir lastik tamircisi var!!! Ama bisiklet pompası yine yok.. Kompresörün ucunu sökerek yüksek basınçlı hortumu siboba doğru yaklaştırmamızla birden lastik şişiyor. Minibüsle Gaziköy'e geri dönerek köy kahvesinde bir Drama Köprüsü çalıyorum telefonumdan köyün göçmenlerine.

Yaklaşık iki saate yakın kaybım var. Yola koyuluyorum tekrardan. Hoşköy'ü geçiyorum. Mürefteyi de tam geçiyorum ki bu sefer ön lastiğin havası iniyor. Patlak görünmüyor ama lastiğin havası oldukça inik. Pompa da yok. Gürkan'ı arıyorum yok abi patlamamıştır o gider gider diyor :) Telefonu kapatmamla bir de bakıyorum lastikte patlak yok ama siboptan olsa gerek tamamen inmiş durumda. Mürefteye yürüyerek geri dönüyorum. Malum pompamız yok. Mürefte de sanıyorum 5 m2 den daha küçük bir dükkanda bir bisikletçi amca buluyorum. Elinde bir pompa var ama oldukça eski. Elinde bir dönüştürücü ile değiştirdiğim iç lastiği ancak yarıya kadar şişirebiliyoruz.

Sonunda Şarköy'e vardığımda bisikletçi buluyorum. Ne yazık ki burada da bana uygun pompa yok derken birden oldukça büyük de olsa bisikletime uygun bir pompa buluyoruz. Tüm bunlar bana 4 saate mal olsa da yoluma devam ediyorum.



Şarköy'ün hemen çıkışında dik bir rampa beni karşılıyor.

325 metreye tırmandıktan sonra iniş başladı derken yol oldukça dik iniş çıkışlara denk geliyor. Burada çıkış uzunlukları inişlerden kısa olduğu için yaklaşık 72 km ile indiğim rampaları bisikletim kendi hızı ile tırmanmaya başlıyor. O rampalara Lunapark rampaları ismini veriyorum. Sonra yol hafif eğimli tırmanış ve düzlük şeklinde geçiyor.

 
 

 
Gelibolu ya varıyorum. Saat akşam yedi civarında olmalı. Kamp yeri soruyorum. Hamzakoy da var diyorlar. Vardığımda belediyenin tesisi olduğunu ama kapandığını çevrede askeri alanlar olduğu için çadır kurmama müsaade etmeyecekleri konusunda çevre halkından bilgi alınca şansımı Lapseki de denemeye karar veriyorum.

 

Lapseki de feribottan iner inmez gözüme tam sahil kenarında ağaçlık bir alan kestiriyorum. Yaklaşık 2 km uzak. Basıyorum pedala artık neredeyse akşam çökmek üzere. Görevliler tesisin kapalı olduğunu ve kamu alanı olduğu için kullanamayacağımı belirtiyorlar. Biraz ısrar ederek zaten onarımda olan bu tesis te çadır kurarak konaklıyorum.
 

 

 

 

2 comments:

  1. Kalemine, pedalına ve yüreğindeki cesarete sağlık İbo.

    Ben sana yola çıkmadan öncede söylemiştim o ince siboplu iç lastikleri değiştir, yolda başına bela olacak diye. Yapacağın iş basit, her iki jant çemberinde sibop deliklerini uygun matkap ucuyla genişletmek. İStanbul'da her mahalle, semtte bisikletçi bulabilirsin ama iş Anadolu'da değişiyor. Onlar akıllı ki otosibop dediğimiz biçimi kullanıyorlar, haliyle bulduğun bisikletçilerdeki pompalarda senin iç lastiklerine uyumsuz çıkıyor.

    Devamını bekliyoruz.

    ReplyDelete
  2. sansim yaver gitti yine de dag basinda boyle bir olay yasadaydim cok daha zor bir gun olacakti. yalniz cikmaninda bazen bedelo oluyor. bi dahakine iki tane pompa tasiyacagim :) soyledigin cozumde mantikli gorunuyor

    ReplyDelete