Hangi kusurunu düzeltme fırsatı verdiler?
Son durağa gelmeden yolculuğun bitmek üzere olduğunu haber verdiler mi sana?
Birdenbire buraya kadar dediler.
Oysa bilseydin nasıl bakardın istasyonlara, pencereden görünen hiçbir ağacı, hiçbir gökyüzü parçasını kaçırmazdın.
Bütün sularda gölgeni seyrederdin...
Oğuz Atay-Tutunamayanlar

Wednesday 3 July 2013

Volos - Platamonas ( Selanik Turunda 12. Gün )

Toplam Yapılan Yol 120 km
Toplam Tırmanış 1107 metre
En yüksek tırmanış 376 metre
 
Gece, Türkiye formamı giyerek Volos' da turluyorum. Volos harika bir Yunan kıyı şehri. Türkiye formamı giyerek Yunan şehirlerinde akşam gezilerine çıkmakta aslında bir art niyetim yok.Türkiye den hiç bu kadar ayrı kalmamıştım. Zaten ilk kez yurtdışına çıktığım için :) . Milliyetçiliğim Atatürk'ün çizgisinde. Hayata Nazım'ın penceresinden bakıyorum.  Sadece vatanımı özledim yalnız başına geçirdiğim turumda. Yunanlılar bayraklarını bence bizden daha çok seviyor. Buldukları her yere asmışlar. Onlardan mı özendim bilmiyorum ama kırmızı Türkiye formamı giymekten ötürü mutlu oluyorum.
 
Volos'a gelince orayı çok sevdim. Çünkü bana İstanbul Anadolu yakasını anımsattı. Doğup büyüdüğüm topraklara benzerliğinden ötürü olsa gerek Volos u çok beğendim. Biraz Kızıltoprak, Kalamış havası var. Biraz Kadıköy gibi. Burayı gerçekten çok sevdim. Gece yürüyerek sahil boyunca gezindim. Geç bir saatte otele döndüm.
 
Sabah Volos da Aura otelinde uyanıyorum. Bir kaç kişiye Katerini'ye gideceğimi ve Kanalia üzerinden gitmek istediğimi anlatmaya çalışıyorum. Ama anlatamıyorum. Herkes bana otoyolu tarif ediyor. Ama ben dağları patikaları aşmak istiyorum. Hem gideceğim yol bir gölün kenarından sahil yoluna bağlanıyor.
 
 
 


Umudu keserek kendi başıma yolu tahmin ederek kuzey yönüne doğru pedal sürüyorum. Şansımı deneyeceğim. Yol üstünde beni gören iki Yunanlı Almanca konuşmaya çalışıyor hemen Türk olduğumu söylüyorum ingilizce olarak. İngilizce bilmediklerini belirtiyorlar. İki üç kelime Almancam ile ich möchte Kanalia gehen diyorum. Acaba ne kadar devrik bir cümle kurdum hala bilmiyorum. Righ left el kol hareketleri ile anlatıyorlar. Doğru yolu buluyorum.


Yolda çok fazla köpek olduğunu belirtiyorlar bana tarzanca. Komik sahneler yaşanıyor gerçekten. Korkmadığımı söyleyerek yola devam ediyorum. Volos dağların arasında!! denize sıfır bir vadide kurulmuş bir kıyı şehri. Bunu Kanalia'ya çıkan dik rampadan anlamak zor olmuyor.



 
Rampayı çıktıktan sonra yine çevredeki canlılar ilgimi çekiyor. İlk olarak tırtıllar ile karşılaşıyorum. Yüzlercesi karşıdan karşıya geçiyor. Bir çoğu araçlar tarafından ezilmiş haldeler. Bir tanesini videoya çekmeyi başarıyorum.
 

Yolculuğum devam ediyor. Göle doğru pedal basarken köyler arasında mesafeler uzuyor. Yolun çoğunda insan görmeden devam ediyorum. Su ve yemek büyük problem olacağa benziyor.

 
İkinci canlılar ise yine örümcekler oluyor. Aşağıdaki resimlerde parlayan şeyler devasa örümcek ağları. En azından benim için :)



Dağ bayır iniş çıkış şeklinde geçen yolda bir Alman köyüne denk geliyorum. Ne işleri var burada bilmiyorum ama Türk olduğumu öğrenen aşağıdaki amca bana çay ısmarlıyor. Birbirimizi hiç anlamadan yarım saat sohbet ediyoruz. Mataralarımı doldurup yoluma devam ediyorum.




Böyle bir kayıt yapmışım. Sigara molası verirken sanıyorum canım sıkılmış.


Sonunda göle varıyorum. Hayatımda beni anladığını düşündüğüm yegane insan sevgili Jules Verne'in arzın merkezine seyahat adlı romanında tasvir ettiği göl adeta karşımda duruyor. Hava çok rüzgarlı. O an bir miktar ses kaydı yapıyorum. Yanlışlıkla elim kayıyor ve haritalar uygulamasını açtığımda navigasyonun çalıştığını fark ediyorum. Avazım çıktığı kadar bağırarak şöyle sesleniyorum teşekkürrrrlerrrrr Juuuulllllesss :)


 
Yol oldukça ıssız terkedilmiş, kenarda bulunan hayvan çiftliklerinden de rüzgarın gücüyle savrulan tenekelerin sesi geliyor. Yapayalnızım ama hiç korkmadan devam ediyorum. Biraz sonra bu inek arkadaşımla karşılaşıyorum.

 
 



 
 
Kendimi tanıtıyorum. İnek adının sadece inek olduğunu söylüyor. Sohbet ediyoruz. . Bana bir zamanlar hayatımda olup dostluğumu paylaşan ama zaman için de görüşmediğimiz arkadaşlarımı anımsattığını, eski dostları görünce kendimi iyi hissettiğimi orada olmaktan mutlu olduğunu umduğumu söyleyerek vedalaşıyoruz inekle.
 

 
 
Jules Verne arzın merkezine seyahatini yaparken ben de kendi seyahatime devam ediyorum. O an Asimov'un Vakıf kitabında Hari Saldon'ın vakıf üyelerine görünmesi gibi Jules Verne de benim karşıma çıkmış bana navigasyona bak bundan sonra ihtiyacın olacak demişti. Gölü arkamda bırakırken saygıyla selamlıyorum Jules Verne'i..






Yol tarlalardan dağlardan devam ediyor. Yaşanacak ama anlatılması zor bir yol. Buralarda resimlerle idare ediyorum işte. Tarla manzarasından başka bir şey yok.

Sonunda bir araç gelirken karşıdan, tam önümde duruyor birden. Hemen elim belimdeki bıçağa gidiyor çaktırmadan. Adamlar benimle Yunanca konuşuyor. Anlamadığımı görünce Alman olup olmadığımı soruyorlar. Türk deyince tebessüm ediyorlar. Kardaş kardaş diyorlar. Yolun ortasında bıraktıkları araca aldırmadan yan tarafta yeni dünya ağaçlarına dalıyorlar.

Zaten bizden başka kimse yok. Bunlarda Türkçe anlamıyor. Eğlencesine bağırıyorum Meeeeyveeeeye dalllaaaaannnnn vaarrrrrr :) :) Bana bakıp gülüyorlar ne dediğimi bilmiyorlar ki :)

Yine birbirimizi hiç anlamadan el kol hareketleri ile anlaşıyoruz. Sonra onlar yoluna ben yoluma.





 
 


 
Dere tepe düz gittikten sonra sonunda dağdan aşağı sahil yoluna doğru inen anayola bağlanıyorum. Bağlanıyorum derken birden kullandığım yol bitiyor. Resmen yol yok. Bağlandığım yola banketlerin üzerinden atlayarak varıyorum. Yol yokuş aşağı ama trafik çok hızlı.İki dağın arasında yapılmış yolda hiç emniyet şeridi yok. Emniyet şeridi olmadığı gibi tek şerit ve gidiş geliş. Ciddi ölüm tehlikesi altındayım. Karşılıklı iki tır geçse hiç şansım yok. Bu heyecanı tabii kameraya alıyorum. Arkadaşlarıma ve aileme son kez konuştuğumu varsayarak olanca gücümle pedal basıyorum.
 
 
 
 
Yol rahatlıyor. Bu sefer de karşıma gişeler çıkıyor. Ben banketlerden atladığımda otoyola girdiğimi düşündüğüm için bu gişelerin çıkış olduğunu düşünüyorum. Meğerse giriş gişesi olduğunu beni otoyoldan zorla çıkaracak karayolları aracından öğreneceğim.
 
sonunda deniz görünmüyor :)
 
Karayolları görevlisi ile uzun uzun konuşuyoruz. Sakin ve anlayışlı bir adam. Ama ben diretince güvenmiyor olacak ki benim peşimden tren istasyonuna kadar geliyor. Selanik'e başka bir yol olmadığını söylüyor. Bilet almamı bekliyor ve gidiyor.


 

 
Bileti aldıktan sonra karşıya geçiyorum ama ben karşıya geçene kadar Selanik treni kalkıyor. Bir iki dakika ile kaçırıyorum. Bir sonraki tren yaklaşık iki saat sonra. Yanıma bisikletli bir Yunanlı geliyor. Adı Evangelis. Yunanlı bir doktor. Yaşıtız. Yaklaşık iki saate yakın sohbet ediyoruz. Bana çevre hakkında bilgi veriyor. Selanik'e sadece otoyol olmadığını çok güzel başka bir yol olduğunu Titanların kalesininin, Olimpos dağının bu yol üzerinde olduğunu söylüyor. Titanların kaleden Tanrılara başkaldırarak dev kayalar fırlattığını söylüyor. Çevrede kamping olup olmadığını soruyorum. Var diyor. Biletimi ona hediye ederek kampingin yolunu tutuyorum.




Kalamaki kamping de konaklıyorum. Akşam spagetti ve Yunan salatası ile karnımı doyururken tv de Muhteşem Yüzyıl dönüyor. Türk olduğumu öğrenen işletmeci Süleyman'ı çok sevdiğini söylüyor.

 
Kamp alanında akşam manzarası.

 

 
 

No comments:

Post a Comment