Hangi kusurunu düzeltme fırsatı verdiler?
Son durağa gelmeden yolculuğun bitmek üzere olduğunu haber verdiler mi sana?
Birdenbire buraya kadar dediler.
Oysa bilseydin nasıl bakardın istasyonlara, pencereden görünen hiçbir ağacı, hiçbir gökyüzü parçasını kaçırmazdın.
Bütün sularda gölgeni seyrederdin...
Oğuz Atay-Tutunamayanlar

Tuesday 11 June 2013

Ayvalık İzmir (Selanik Turunda 4. Gün )

 
Gidilen Yol 164 km
Toplam Tırmanış 714 metre
En Yüksek Tırmanış 63 metre
 
 
 
Ayvalık ta ertesi sabah bütün gün dinlenerek geçiyor. 200 km nin sabahında bacaklarım da sorun yok ama beynimde tekerler hala donuyor, köpekler ise sanki kovalamaya devam ediyor. Akşam oluyor annem ve babamla mangal yapıyoruz. Akşam kendimi yol için hazır hissediyorum ama meteoroloji sağanak yağış uyarısı yapıyor. Zaten 240 km olarak planladığım ilk üç günde 443 km yol yaptığım için fazlasıyla geniş vaktim var. Ayvalık ta bir gün daha konaklamayı tercih ediyorum.
 
 
Meteoroloji haklı çıkıyor İzmir'i sel götürüyor. O sıralarda ben de Ayvalık'ta avareliğin tadını çıkarıyorum. Ayvalık ta çisenti var. Keyfim yerinde. İş yok güç yok. Ayvalık sahilleri bomboş. Çocukluğumu geçirdiğim bu sahillerde  hiç kendimi böyle bir turda hayal etmiş miydim hatırlamıyorum. 20 yıl öncesinden beri kumdan kale, balçık savaşları, futbol maçları, bisiklet gezileri, meyve ağaçlarına toplu dalış yaptığımız Ayvalık' da uzakta Midilli ye bakarak Yunanistan'ı hayal ediyorum. Atatürk'ün Selanik teki evini düşlüyorum. Yıllarca resmine baktığım ve kendimi kapısının önümde hayal ettiğim o güzel evi. 
 
 
 
Akşam meteoroloji tüm yurtta yağış uyarısı yapıyor. Bir hafta boyunca yağmur yağacak şeklinde haberler var. Özellikle Ege'nin güneyinde yağışların artacağını bildiriyorlar.
 
Akşamdan hazırlığımı yapıyorum ne olursa olsun isterse kar da yağsın bu turu yapacağım diyorum. Sabah saat 08:00 da İzmir'e doğru yola koyuluyorum. Yağmurluğum var. Eşyalarımı tek tek poşetliyorum. Çadırımı ve uyku tulumumu ise streç filmle kaplayıp ilk pedalı basıyorum.




 
 
 
Ayvalık'ın her yerinde Atatürk sevgisi göze çarpıyor. Bizim evden çıkarken de işte bu anıt la karşılaşıyorum. Atam ne güzel söylemiş Özgürlük benim karakterimdir !!! Motivasyon tavan yapıyor. Kendime söz veriyorum; Yağmur çamur demeden diyorum Ata'nın Selanik'teki evine varacağım !!!
 




 
 
Ayvalık çıkışında Bergama'ya doğru yol alırken yol kenarında çilek satan köylü amcalar teyzeler var. Bir kilo çilek alıp poşeti boynumdaki ipe bağlıyorum. Bu sayede bisiklet sürerken hayatımdaki en güzel çilekleri de tek tek götürüyorum...

 
Hava kapalı ama yağmurla karşılaşmadan devam ediyorum. Hatta rüzgar arkamdan eserken ufak tefek rampaları kolayca aşıyorum. 200 km yapmış olmak zaten ayrı bir güven veriyor. Sadece yolun keyfini çıkarıyorum.


Bergama kavşağını yaklaşık 10 km geçtiken sonra arka lastiğim patlıyor. Kocaman sivri bir çakıl taşını lastiğimden söküyorum. O sırada birden yağmur başlıyor. Alışkınım aksilikler üst üste gelse de hiç sıkıntı yapmıyorum kendime. Jantı sökmeden arka lastiğime yama yapıyorum. Yaklaşık 15 dakika sonra yol için hazır duruma geliyorum.


Ali Ağa ya vardığımda hava artık açıyor. Yağmura bir miktar yakalansam da sırılsıklam bir durum yok. Kısa sürede kuruyorum.

 
Ali Ağa dan itibaren ne yazık ki tır ve kamyon trafiği artıyor. Emniyet şeridi çok bozuk yanımda manzarada çok güzel. Kaldırımdan devam etme kararı alıyorum. Tabii denize baka baka giderken bir anda karşıma çıkan aşağıdaki kanallar düşmeme sebep oluyor. Durmayı başarıyorum. Yalnız ayaklarımı pedaldan çıkaracak vakit bulamıyorum. Düşerken ayaklarımı kurtararak sırt üstü bir yan takla atıyorum. Toprağa denk geldiğim için çok başarılı bir düşüş gerçekleşiyor :)

 
 
Emniyet şeridi çok problemli. Akşam trafiğine de denk geldiğim için trafikte oldukça zor anlar yaşıyorum. İzmir'e girişimle beraber emniyet şeridi tamamen tek çizgi haline geliyor. Kordon'a kadar bu şekilde çevreyolunda oldukça oldukça tehlikeli bir yolculuğu tamamlıyorum. Neredeyse hiç tırmanmadım diyebilirim. 200 km sonrasında yaptığım 164 km lik yol adeta bir antrenman şeklinde geçiyor.

 

 
 

Kordon'a vardığımda pansiyon arayışına geçiyorum. Kamping alanı yok neticede. Büyükşehir de kamp kurmak pek mantıklı görünmüyor. Kordon da ara sokakları dolanmaya başlıyorum. Yalnız arka sokaklar da işler karışmaya başlıyor. İsmini daha sonradan öğrendiğim Bornova sokağa girmişim :) Sokaktan kurtulmaya çalıştıkça mini etekli erkekler çoğalıyor. Beni yabancı sandıkları için sesleniyorlar ; Hi darlinnnn you want some funn? :)
 
En sonunda sokağı dik kesen bir caddeden Migros'a çıkıyorum. Düzgün bir otel bulup İzmir'de bir gece konaklıyorum.

No comments:

Post a Comment